26 Ağustos 2012 Pazar

Doğum Hikayem

Mucizemiz

Çocuk sahibi olma kararını verdiğimiz dönemde evleneli yaklaşık 3 yıl olmuş ve artık evliliğimiz yavaş yavaş oturmaya başlamıştı. Aslında eşime kalsa bu hayati kararı çok daha önce alabilirdik. Çocuklara olan düşkünlüğü zaten herkes tarafından biliniyordu ve ne yalan söyleyeyim bende eşimin çocuklarla kurduğu sıcak iletişime içten içe imrenirdim. Artık hayatımızı kalıcı bir şekilde değiştirme zamanının geldiğine bende inandıktan sonra çocuk sahibi olmamız için bir engel kalmamıştı. 


İlk hamileliğimi öğrendiğimde 2010 yılının temmuz ayındaydık. Ailemin yanına Ordu’ya gitmek için artık gün sayıyordum ki bir sabah içimde bir acaba ile uyandım ve hemen giderek eczaneden bir test aldım. İlk kez bir hamilelik testi yapacağım için fazlasıyla heyecanlı olsam da içten içe sonucun pozitif çıkacağını hissediyordum. Koşar adımlarla eve gelip testi yaptıktan sonra geçen birkaç dakika hayatımın en uzun dakikaları gibi gelmişti. Sabırsızlıkla beklediğim sonuç için test çubuğunu elime aldığımda çift çizgiyi gördüm ve sevinçten ne yapacağımı bilemedim. Aklıma ilk gelen, bu haberi ve mutluluğumu alt komşum İlknur’la paylaşmak oldu ve koşarak alt kata inip kapısına dayandım :) Sevincimi paylaştıkça eşime bu müjdeyi verme konusunda daha da sabırsızlandım ve daha fazla dayanamayarak telefona sarıldım. Tam da tahmin ettiğim üzere eşim heyecandan havalara uçtu. Test sonucu her ne kadar %100 kesin olmasa da biz sevincimizden resmen deliye dönmüştük. Neyse ki ertesi gün hastanedeki kan testinde de hamile olduğum teyit edildi de boş yere ortalığı ayağa kaldırmamış olduk. Hamileliğimi henüz çok erken evrede öğrendiğimiz için ilk etapta ultrasonda görünmemişti. Doktor bir hafta sonrasına randevu verdiğinde Ordu’ya gitme planlarını ertelemek zorunda kaldık. Bir hafta sonraki randevuda ultrasonda gözüken minicik bir noktaya bakıp sevinç gözyaşları dökerken bir yandan da 13.5 saatlik Ordu seyahatine izin verip vermeyeceğini soruyordum doktoruma. Seyahat ile ilgili bir sakınca olmadığını öğrendiğimiz an sevinç çığlıkları içinde bir pasta kapıp bir solukta kayınvalidemlere yetiştirdik müjdemizi. Evlilik yıldönümümüzün de yaklaştığı o günlerde eşime verebileceğim en güzel hediyem olmuştu hamileliğim. 

Doktordan izin almama rağmen Ordu’ya gitmek için hazırlanırken içim hiç rahat değildi. Kendimi binlerce kez sorguladım daha bebeğim içime yeni tutunma aşamasındayken onca yol gidilir mi, acaba bu yolculuk bebeğime bir zarar verir mi diye.. Burada bir parantez açayım, Ordu’ya anneme fındık toplamaya yardım etmek için gideceğimden dolayı gitmek zorundaydım. İçimdeki soru işaretlerine rağmen biletimi aldık ve otobüse bindim. Hiç şüphesiz ki hayatımın en uzun ve en tedirgin yolculuğu oldu. Yollarda araba çukurlara girip sallandıkça içimde bebeğimin sanki o sallantıdan etkilenip düşeceği gibi bir fikre kapıldığım için yol bitmek bilmiyor otobüs ise sallandıkça sallanıyordu. Neredeyse gözümü kırpmadan tam 13.5 saat sonra indim Ordu’ya, ama seyahatim daha bitmemişti. Ordu merkezden köyümüze kadar 1.5 saat daha yolum vardı ve o 1.5 saatlik yol 13.5 saatlik yoldan da uzun geldi bana. Neticede bir köy yolu işte, yoldaki taşı toprağı ve sonu gelmeyen çukurları tarif etmeme gerek yok. Sonunda köye vardım, ama yolculuk öncesi kendime sessiz sessiz sorduğum sorular içimi daha da fazla kemiriyordu. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi ve yolculuk sendromunu bebeğimle birlikte sağ salim atlattık. 

Orduya gittiğimde bebeğim yaklaşık 6 haftalıktı. Doktorum 2 hafta sonra kontrole gitmemi istemişti. Her şey yolunda gidiyor ve heyecanla kontrole gideceğim günü bekliyor bir yandan da köyümüzle Ordu arasındaki bozuk yolu düşünüyordum. Kontrole gideceğim günden bir gün öncesi hiç unutmam kandil gecesiydi. O gece namaz kılarken apansız bir sancı girdi ki ölüyorum sandım, Allah günah yazmasın namaz bir an önce bitsin diye içimden geçirdim. Namazı zar zor bitirebildim ve hemen tuvalete koştum; bir de ne göreyim regl olmuşum gibi kan geliyor. Bütün gece karın ağrısı ile geçti ve sabahı zor ettim. Karın ağrıma ve gelen kana rağmen yine de ne olduğunu anlamamıştım. Aklıma hiç kötü bir şey gelmediği için de sabah erkenden tek başıma hastaneye gittim. Yarım saatlik muayene sonrasında doktorun giyinebilirsin dediğinde ki yüz ifadesini hiç beğenmemiştim. Neyse giyinerek koltuğa oturdum. Ve doktorum sakin olmam gerektiğini söyleyerek verdiği haberle dünyamı başıma yıktı; bebeğim karnımda ölmüştü ve acilen alınması gerekiyordu. Ordu’da tek başıma olduğumu ve eşimin İstanbul’da olduğunu söyleyerek beklememiz gerektiğini söyledim ama o ölen bebeğimin beni zehirleyebileceğini bu yüzden de en geç 1 saat içerisinde alınması gerektiğini söyledi. Kendimi toparlayıp sakinleşmem için çıkıp bir dolaşmamı istedi. Yanımda kimsecikler yoktu, kendimi öyle çaresiz, yorgun ve bitkin hissettim ki sanki bir anda yaşlanıvermiştim. Odasından çıktığımda adım atmaya takatim yoktu, hemen eşimi aradım ve sesini duyduğum anda gözyaşlarım sel oldu. O anki duygularımı anlatmam gerçekten imkânsız, tek dileğim o yaşadıklarımı hiç kimsenin yaşamamasıdır. Sahilde ki kayaların üzerine oturup 2 saat ağladığımı hatırlıyorum, sonra tekrar hastaneye geri döndüm. Kürtaja yanımda kimsecikler olmadan tek başıma girdim. Kendime geldiğimde odada yine tek başınaydım ve bu sefer bebeğim de karnımda değildi. 

Birkaç saat geçtikten sonra toparlanıp tekrardan köye döndüm, ama tarifsiz bir şekilde bomboştum. Ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilmez bir vaziyetteydim. Allah kimseye böyle acılar göstermesin, uzunca bir süre etkisinden kurtulamadım. Rüyalarıma girdi, aklıma geldikçe ağladım. Zaman geçtikçe kendimi şu sözlerle avutmaya çalıştım; ‘’Her şeyde bir hayır vardır, Allah verdi yine o aldı. Doğsaydı belki sakat belki de başka bir sorunu olacaktı, hayırlısı böyleymiş.’’ Hala aklıma geldiğinde içim cız eder, gözlerim dolar. 

Yaşadıklarımı geride bırakmak kolay olmadı ama mutlu haber de fazla değil aradan 5 ay geçtikten sonra geldi. 2011 Şubat ayında yine hamile olabileceğime dair içime bir şüphe düştü ve zamanımın dolmasını iple çektim. Hatta zamanımın dolmasına bir hafta vardı ki dayanamayıp sabahın saat 8’inde gidip eczanenin kapısının önüne oturdum, bir saat eczanenin açılmasını bekledim. Ne kadar sabırsız olduğumu varın siz düşünün. Testi alır almaz yine koştur koştur eve, hemen testi yaptım ve beklemeye başladım. Ve mutlu son, yani yine çift çizgi.. Allah’ım dedim önceki bebeğimi sen aldın benden ve yine sen verdin şükürler olsun sana. İkinci kez hamile kalmıştım, hem çok mutlu hem de çok heyecanlıydım. Bu kez eşime müjdeyi telefonda değil de daha güzel bir şekilde söylemeliydim. Güzel bir masa hazırlayıp kutlama yaparken söylemek için planlar yapmaya başladım. Ama söylemeden önce emin olmalıydım, bu yüzden yemek planını bir gün erteledim. Kocam akşam eve geldiğinde içimden kıs kıs gülümsüyordum ama çaktırmamak için de zor tutuyordum kendimi. Ertesi gün hastaneye tek başıma gittim, doktorum muayene ederken hiç beklemediğim bir şekilde ‘’düşük tehliken var’’ demez mi, dünyam bir kez daha başıma yıkılacak sandım. Olamaz, daha önce yaşadıklarımı tekrar yaşayamam ve bu bebeğimi de kaybedemem dedim kendi kendime. Hastaneden çıktığım gibi bir kenara oturup ağlamaya başladım. Müjdemi akşama yemekte verme planlarımın yerini çoktan derin bir korku ve ne yapacağını bilememe hissi almıştı. Maalesef bu moral bozukluğu içerisinde eşimi aramak zorunda kaldım ve telefonda durumu anlattım. Yarım saate kalmadan eşim hastaneye gelmişti bile. Öyle çok desteğe ihtiyacım vardı ki o kadar hızlı yanıma geldiğine çok sevindim. Doktor 3 ay hiç kımıldamadan yatmam gerektiğini ve sadece wc için yerimden kalkabileceğimi söyledi. Önce ki bebeğimi kaybettiğimden dolayı (onca yolu gitmiş olmanın içimde hala vicdan azabını duyarım ve acaba o kadar uzun yolculuk yaptığımdan dolayı mı kaybettim diye kendime sorarım) doktorun dediklerini harfiyen yaptım. 3 ay hiç yerimden kalkmadım, bebeğim bana tutunsun diye kutu kutu pregosteron hapı yuttum. Bu kez tehlike geçene kadar ve bebek 3 ayı doldurana kadar kimselere söylemedik. Hamileliğimin en zor dönemi olan bu 3 ayın nasıl geçtiğini size anlatamam. Tartışmasız olarak hayatımın en kötü dönemiydi, 3 ay boyunca hareket etmeden yatmanın ne demek olduğunu ancak bunu tecrübe eden bilebilir. Tabi ne ev işi ne de yemek yapabiliyordum. Sağ olsun alt komşum İlknur her gün kendilerine yaptığı yemekten bana da getirdi. Sabah geldi kahvaltımı verdi, öğlen ve akşam yemeğimi getirdi. Hamileliğimin ilk hevesi resmen kursağımda kalmıştı, ve hiç bir şey yapamamaktan çok sıkılmıştım. Düşük tehlikesinin geçtiğini öğrendiğimiz gün bebeğimizin cinsiyetini de öğrendik. 13 haftalık hamileydim ve doktorumuz ultrasonda uzun uzun inceledi karnımı. Meğer o sırada bizim küçük sıpa doktora pipisini gösteriyormuş, böylece erken sayılabilecek bir dönemde bebeğimizin cinsiyetini de öğrenmiş olduk. Meğer doktor ultrasonda bakarken Gürol’da görmüş cinsiyetini. Her ne kadar tam emin olamasa da doktorla birlikte bende oğlumun pipisini ultrasonda gördüm diye hala övünür durur :).  

Düşük riskimizden kurtulup oğlumuzun olacağını öğrendikten sonra güvenebileceğim doktoru bulmak için hamileliğim boyunca tam 3 doktor değiştirdim. Normal doğum yapmak istediğim için doktor önemliydi ve en sonunda Medicine Hastanesinde Yasemin Hanım’da karar kıldım zira alt komşumuz İlknur’da bu hastanede normal doğum yapmıştı. 

Hamileliğimin zorlu olan ilk 3 aylık dönemini atlattıktan sonra çok şükür oğlum beni hiç zorlamadı ve yaz aylarındaki bunaltıcı sıcaklar hariç kolay bir hamilelik geçirdiğimi söyleyebilirim. Hamileliğimin çok detayına girmeden yalnızca aklımda kalan önemli olayları paylaşacağım. Bu dönemle ilgili aklımdan hiç çıkmayan en önemli şey deliler gibi yemek yememdir. Erkek olacağından mıdır nedir öyle çok iştahım açılmıştı ki, hamile kalmadan önce birkaç lokmayla doyan ben doymak nedir bilmiyordum. Beni yemek yerken gören herkes resmen hayrete düşüyor ve gözlerine inanmıyordu. Günlerdir ağzıma lokma koymamış gibi ve sanki hiç doymayacakmışçasına yemek yiyordum. Hamileliğim süresince ağzıma bir lokma tatlı koymadım desem yeridir. Canım sadece deliler gibi ekşi ve acı çekiyordu. Hatta hiç unutamam, bir sabah uyandım, canım o kadar çok acı bir şeyler çekti ki kalktım dolaptan acı biber turşusunu çıkardım. Kapağını açtığım gibi turşunun suyuna ekmek banarak yemeye başladım. Acıdan ağzım resmen haşlanmıştı ama yedikçe yiyesim geliyordu. Kavanozun dibini görmemek için kendimi zorla frenledim. Acı ve ekşi olmadan sofradan kalkamaz olmuştum. Her sabah kahvaltısında domatesin limonlu suyuna ekmek banmak için evde kim varsa kavga eder olmuştum. Birisi bir lokma alsa içim gidiyordu. Bu kadar çok yemenin sonucunda ilk 5 ayda 10 kg alıverdim. Hamileliğime 52 kg.da başlamıştım ama kilo almaya aynı hızla devam etseydim 30 kg alarak doğurmak işten bile olmayacaktı. 5.aydan sonra bir hızla yürüyüşlere başladım ve eşimi de öfleye pöfleye benimle yürüyüşe sürükledim. Ona pek faydası olduğunu söyleyemesem de ben yürüyüşler sayesinde toplamda 18 kg.alarak doğuma girdim. 

Doğum yaklaştıkça kontrollerin sıklaştığını hepiniz biliyorsunuz. 39. haftadaki son kontrolüme kadar her şey yolunda gitmişti. Normal doğum yapacağım için hem heyecanlıydım, hem de içimi korku sarmıştı. Yapabilir miyim, dayanabilir miyim diye düşünüp duruyor bir yandan da kendime cesaret veriyordum. Normal doğumun tüm zorluğuna rağmen o duyguyu yaşamak istiyordum. Hamileliğimin de iyi gitmesi de bir taraftan beni rahatlatıyordu. Ne sancım oluyordu ne de başka bir sıkıntım. Sadece son haftalar yaklaştıkça hareketlerim ağırlaşmış ve kısıtlanmaya başlamıştı. Özellikle eğilip doğrulmakta zorlanıyordum. Bu yüzden dışarı çıktığımızda ayakkabılarımı büyük bir keyifle eşime bağlatıyordum. 

39+1 haftalık iken (17 Ekim 2011 Pazartesi) kontrol olmak için hastaneye gittik. Her zamankinden daha heyecanlıydım. Nst’de oğlum 20 dk. boyunca hiç hareket etmedi. Bunun üzerine süreyi 20 dk uzattılar ama bebeğimin hareketleri çok çok azdı. Sonucu alıp eşimle birlikte doktorun yanına gittik. Nst sonucuna bakan doktor önce‘’ben bu sonucu hiç beğenmedim, seni tekrar Nst’ye alsınlar dedi’’ sonra ultrasonda uzun uzun inceledi. Sus pus geçen 10 dk sonrasında nihayet tedirgin bir ses tonuyla hiç suyumun kalmadığını söyledi. Ben önce suu yun kalmamış olmasının tehlikeli bir şey olduğunu algılayamadım ve gayet normal bir şekilde “peki su kalmayınca nolur” diye sordum. Aldığım “bebeğin ölebilir’’ cevabı ile bir anda şoka uğramıştım. Doktorum “Belki ben bu ultrasonda tam göremiyor olabilirim sizi alt kattaki detaylı ultrasona yollayacağım, seni acilen alsınlar ve sonucu hemen bana getir” diye devam ettiğinde dediğinde işin ciddiyetinin farkına vardım. Odadan çıkar çıkmaz elim ayağım boşaldı, tüm vücudum titriyordu. Eşimin yanında ağlayıp onu da tedirgin etmemek için büyük çaba göstermeme rağmen sonunda ağlamaktan hıçkırıklara boğuldum. Bir yandan kendimi toplamaya çalışırken, diğer yandan da koştura koştura detaylı ultrason çekilecek olan kata indik. Hostes kıza acilen detaylı utrasona girmem gerektiğini söyledik ama kız buradaki herkes acil demesin mi, o an kıza neredeyse dalacaktım. Doktorumu arayın, o size durumun aciliyetini söyler dememe rağmen kız inada bindirdi ve bizi bir süre daha bekletti. İçime dolan korku ve acıdan yerimde duramıyordum. Eşimse her zaman ki sükûneti ile beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben de yavaş yavaş kendimi kontrol etmeye başlamış ve “oğlumu sağlıklı bir şekilde kucağıma alacağım” diyerek kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Ultrason için sıra bana gelip içeri girdiğimde aldığım haber ne yazık ki değişmedi. Maalesef hiç suyum kalmamıştı ve bebeğin acilen alınması gerekiyordu. Bir solukta çıkıp doktoruma detaylı ultrasondan çıkan sonucu gösterdim. Yasemin Hanım hemen servise telefon açıp acilen odayı ve hastayı hazırlayın diyerek bilgi verdi.

Doktorun odasından çıktığımdaki halimi görmeliydiniz. Karı koca neye uğradığımızı şaşırmıştık. Oğlumuzu ultrasonda kıpır kıpır hareket ederken görmeyi umarak geldiğimiz kontrol, bir anda doğum için servise yatmamla sonuçlanmak üzereydi. Doğal olarak yanımızda hiçbir hazırlığımız yoktu. Daha birkaç gün önce hazır ettiğim doğum çantam, oda süslerim, oğluşumuzun ilk aramıza katılışını, ona ilk dokunuşumu, ilk emmesini ve daha bir çok ilklerini çekeceğimiz fotoğraf makinesi nasıl yanımızda olmazdı..

Doğum servisine çıktık, önce üstümdekileri çıkarıp ameliyat için hazırladılar, bir yandan da tekrar Nst ye bağladılar. Kafamdan geçen onca soru ve yaşadığım onca endişenin yanı sıra bir anda sezaryene girmeye hazırlanıyor olmakta bende büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Ne de olsa tüm hamileliğim boyunca kendimi normal doğum yapmaya hazırlamıştım, ancak yapacak bir şey yoktu. İlk önceliğimiz oğlumuzu sağlıklı bir şekilde kucağımıza almaktı.

Kontrole geldiğimizi sandığımız için sabah randevudan önce kahvaltı etmiştim, bu yüzden ameliyata girmeden önce birkaç saat geçmesi gerekiyormuş. Bu aradaki zamanı değerlendirmek isteyen eşim hemen eve koşup eşyalarımı almak için yola çıktı. Gitmeden önce de sanki benim yapabileceğim bir şey varmış gibi “sakın ben gelmeden doğuma girme” diye sıkı sıkı tembihledi. İlk şoku atlatmıştım sanırım çünkü odanın süslerini düşünmeye başlamıştım. Ne de olsa odamın bütün süslerini tek tek uğraşarak kendi ellerimle hazırlamıştım, onlar mutlaka gelmeliydi.

Eşim gittiğinde odada tek başıma kaldım. Oğlumu saatler sonra kucağıma alacaktım, acaba nasıl bir bebek olacaktı, kime benzeyecekti.. Kafamın içinde ardı arkası kesilmeyen bir sürü soru sıralanıyordu. Neyse ki tüm cevaplarımı çok ama çok yakında alacaktım.

Çok değil, bir saat kadar sonra evdeki hazırlıklar ve alt komşum İlknur’la birlikte eşim hastaneye geri geldi. Sağ olsun İlknur’da yardım etmiş, ne istediysem hepsini hızla toplayıp getirmişlerdi. Daha ben ameliyata girmeden eşim İlknur ile birlikte odayı süslemeye başladılar. Benimde keyfim yerine gelmiş, Nst’de bağlı olarak onları izliyordum. Bir yandan da şöyle yapın, böyle yapın diye çenemi tutamayıp talimatlar veriyordum. Gürol yolda babaannemiz ve diğer yakın arkadaşlarımızı da durumdan haberdar ettiği için daha oda süsleme işleri devam ederken babaannemiz de geldi. Doğum için ben ve Kaan’ı karşılamak için odam hazırlanmıştı.

Nst de yeteri kadar bekledikten sonra hemşirelerden bir tanesi odaya geldi ve ameliyathaneye götürmek üzere son hazırlıkları yaptılar. Beni ameliyathaneye götürecek olan sedyeye koyduklarında içimdeki heyecan ve mutluluk kelimeler ile kolay kolay tarif edilemeyecek boyuta gelmişti. Sadece dakikalar sonra bebeğime kavuşacak, ona dokunabilecek ve sarılıp koklayacaktım. Hala inanamıyor, müthiş bir duygu yoğunluğu yaşıyordum. Ameliyathaneye girdiğimi hayal meyal hatırlıyorum ama ondan sonrasında heyecandan olsa gerek hiçbir şey hatırlamıyorum.

Genel anestezi ile beni komple uyuttuklarını biliyorum. Kendime gelmeye başladığımda odamdaydım, birisi bana sesleniyordu. Burcu, Burcuuuu iyi misin? Burcuuu, beni duyuyor musun? Burcuuuu hadi uyan artık diye bir kadın sesi duyuyordum sadece. Sersem gibiydim ve bir türlü ayılamıyordum. Aradan biraz zaman geçti, ve öyle ya da böyle yavaş yavaş kendime gelmeye başladım.Çok geçmeden bebeğimi de getirdiler. Minnacık bir bebek, ama nasıl tarif etsem küçücük bir şey.. Hemşire Kaan’ımı kucağıma yerleştirip emzirmeme yardımcı olmaya çalışıyordu, ama hem o kadar acemi hem de hala sersem gibiydim ki bir türlü tutamıyordum. Ne Kaan’ım emmeyi biliyordu, ne de ben emzirmeyi .. Sonuçta iki acemi birbirimize öğretecektik… Oysa ki dersime o kadar da çalışmış ve emzirme konusunda internetten sayfalarca yazı okumuştum. Ama Kaan’ı kucağıma verdikleri an okuduğum/bildiğim her şeyi unutuvermiştim.

Doğum sonrası anne ile bebeğin kavuşması o kadar büyülü bir şeydi ki, birbirimize ilk dokunduğumuz andan itibaren sonsuza kadar kopmayacak bir bağ oluşuverdi oğlumla aramızda. Hep ona bakmak hep ona dokunmak, minik ellerinden tutmak istiyordum. Uyurken, emerken, kucağımdayken onu hiç yanımdan ayırmamak istiyordum. 9 aydır beklediğimiz kavuşma nihayet gerçekleşmiş ve oğlum dünyamıza gelmişti.

Yüce Rabbim’e bize böyle bir güzellik verdiği ve bu duyguyu yaşattığı için binlerce kez şükrediyordum. Yavrum sağ salim ve sağlıklı bir şekilde kucağımda duruyordu. Tam olarak saat 14:20 de, 2.780gr ve 48cm boyunda babasının deyimiyle minik zenci ve Çin’li bir oğlum olmuştu. Kilosu biraz düşük bile olsa sonuçta sağlıklıydı ya gerisi hiç önemli değildi benim için.

Hemşireler bize bebeğin bakımı ile ilgili birkaç kısa eğitim verdi. Her şey zor gibi gözükse de en çok alt değiştirme ile ilgili kendime güvenemiyordum. Aslına bakarsanız, bırakın altını değiştirmeyi Kaan’ı tutmaya bile korkuyordum. Kırılacak bir biblo gibi geliyordu, o kadar hassas, o kadar mini minnacıktı ki. Allahtan babaannemiz yanımızdaydı. Onun ilk torunundan dolayı tecrübesi daha yeni sayılırdı. Bu yüzden ilk önceleri Kaan’ın altını o değiştiriyordu. Ama babaannemiz dinlenmek için eve gittiğinde iş başa düştü. İlk kez odada eşim ben ve oğlum baş başa kalmıştık. Sağ olsun Kaan’da fırsatı değerlendirip kakasını yaptı ve biz ilk kez tek başımıza altını değiştirmek zorunda kaldık. Korka korka bezi elimize aldık ve eşimle birlikte bir şekilde bebeğin altını bezledik. Ama bezde sanki bir gariplik vardı, hiç de babaannemizin ya da hemşirelerin yaptığına benzemiyordu. Utana sıkıla çağırdığımız hemşire bize bezi ters bağladığımızı gösterdiğinde hem çok gülmüş, hem de çok utanmıştık.

Yattığımız günü de sayarsak hastanede toplam üç gün ve iki gece geçirdik. Çarşamba günü öğleden sonra oğlumuzu da alıp iki kişi olarak çıktığımız yuvamıza üç kişi olarak döndük.

Evet dostlar, her doğum bir mucizedir. Bizim mucizemizin adı KAAN.. Evimize geldi ve bize aile olmayı öğretti. Onun sayesinde anne ve baba olduk, kendi anne babamızın değerini bir kez daha anladık. Kaan sayesinde sabretmeyi, fedakarlık yapmayı, uykusuz kalmayı, hayata pozitif bakmayı, ne yaparsak yapalım önce onu düşünmeyi, yorgunluktan ölsek te bize ihtiyacı olduğunda yanında olmayı, o uyuduğunda uyuyup o uyandığında kalkmayı, yediğinde sevinmeyi, kakasını yaptığında onunla birlikte rahatlamayı öğreniyoruz. Allah kısmet ederse daha öğrenecek ve oğlumuza öğreteceğimiz çok şey var.  


Oğluşumun İlk Patikleri

Oğlum için Karnım burnumda eminönüne defalarca gidip geldiğim ve en sonunda aldığım bebek şekeri sepeti

Hem doğumda,hem mevlütte gelen misafirlerime verdiğim bebek şekerleri

Üzerindeki fiyongu ve nazar boncuğunu,ayriyeten içine koyduğum tüllü badem şekerlerini kendi ellerimle hazırladım.

İlk tulumu :)
  
Oğlum için hoşgeldin amaçlı hazırladığım ve gelen misafirlere ikram ettiğim neşeli kurabiyeler



  
Lohusa şerbeti ikram etmek için hazırladığım bardaklarım,tüm süslerini kendi ellerimle tek tek yaptım

Doğuma bir gün kala


Tabii doğuma 1 günümüz kaldığından haberimiz bile yok,daha 1 haftamız var sanıyoruz



Doğuma dakikalar kala  odamda Nst ye bağlı,heyecanla beklemedeyim

Dakikalar geçmek bilmiyor


Evet oğluma kavuşmaya gitmek için sedyem de geldi artık hazırım


Heyecan dorukta,oğluma kavuşmaya gidiyorum,o anki duygularımı kelimelerle ifade etmek imkansız 

Beklenen an geldi,Kaan'ım saat 14:21 itibariyle aramıza katıldı  

Kaan'ımın doğum bilgileri




İlk emmesi


İlk sarılış




ilk elimi tutuşu

Babasıyla ilk altını değiştirişimiz




 












Artık evimize gitme vakti geldi :)






25 Ağustos 2012 Cumartesi

Anne - Baba Olunca Neler Değişir?


Anne - Baba Olunca Hayatımızda Değişenler


Şu anda anne veya baba olup olmadığınız önemli değil. İşte size anne –baba olduğunuzda değişecek şeylerin listesi!

Bizim hazırladığımız listeyi okuduktan sonra altına siz de kendinizde değişenleri ekleyebilirsiniz.

- Nihayet kendi anne-babanızı anlamaya başlarsınız.
- Sürekli irtibat halinde olduğunuz pek çok insanı uzun zamandır aramadığınızı fark edersiniz.
- Çocuklarla ilgili problemler dışındaki her problem sıradanlaşır.
- Bebeğinizin ağrısının sizin ağrınızdan daha şiddetli olduğunu hissedersiniz.
- Kalbiniz daha kolay kırılır.
- Her gün bir sürprize dönüşür.
- Kendinizi kaka gördüğünüz için sevinirken bulabilirsiniz.
- Aynada kendinize değil bebeğinize bakmaya başlarsınız.
- Aslında çok güzel taklit yapabildiğinizi fark edersiniz.
- Bir diş için söylenecek ne çok söz bulduğunuza şaşarsınız.
- Nihayet, gerçek mutluluğun maddi şeylerden gelmediğini anlarsınız.
- Şeker ve çikolatanın -yapışkan ve kalorili olsa dahi- süper güçleri olduğunu öğrenirsiniz.
- Cumartesi akşamı 22:00’de yatağa girmek lütuf olur.
- Avaz avaz ağlayan bir çocuk gördüğünüzde “çocuğunu kontrol edemiyor musun” bakışı yerine “ne hissettiğini biliyorum” bakışı atarsınız.
- Ne kadar aceleniz olursa olsun onu öpmek ve sarılmak için mutlaka zaman yaratırsınız.
- Uzun bir duş almanın lüks olduğunu öğrenirsiniz.
- Dünyayı daha yaşanır bir yer yapmanın ve çevreciliğin önemli olduğunu düşünmeye başlarsınız.
- Daha önce ilk görüşte aşka inanmıyorsanız bile bebeğinizi görünce inanırsınız.
- Haberleri izlemek ızdırap haline gelir çünkü her şeyi anne-baba perspektifiyle izlemeye başlarsınız.
- Nihayet, göğüslerin aslında ne için olduğunu anlarsınız.
- Elinize işendiği için kahkaha atarsınız.
- Hiçbir şey sadece sizin olmaz, her şeyi paylaşmayı öğrenirsiniz.
- Hayatta ne başarırsanız başarın hiçbir şey çocuğunuza baktığınız andaki mutluluğa yaklaşamaz.
- Daha önce fark etmediğiniz tüm çukurlar, delikler ve sivri köşeler dikkatinizi çekmeye başlar.
- Çocuklu arkadaşlarınızla daha çok görüşmeye başladığınızı fark edersiniz.
- Cep telefonunuzun nereden kapatıldığını unutursunuz(acil aramalar için cep telefonunuz hep açık kalır).
- Japon turistler gibi sürekli fotoğraf çekmeye başlarsınız.
- Aslında “çok yetenekli bir yazar” olduğunuzu düşünmeye başlarsınız.
- Gürültüde ve ışıkta da uyuyabildiğinizi öğrenirsiniz.
- Tanımadığınız insanlar sizi daha fazla korkutmaya başlar.
- Bir oyuncağın üzerine çıplak ayak basınca ne kadar canınızın yanabildiğine şaşarsınız.
- Omzunuza kusulması komik gelir.
- Dünyanın sizin etrafınızda dönmediğini öğrenirsiniz.
- Gerekirse dünyayı yerinden oynatabileceğinize inanırsınız.
- Ne kadar sık vicdan azabı çekebildiğinize hayret edersiniz.
- Zamanla bütün çizgi film kahramanlarının adını öğrenirsiniz.

Kaynak : www.facebook.com/bebekanneleri08


Takipçilerimden Gelen Yorumlar


- Kocana deli gibi aşıkken, varlığıyla ısıtan yavrunun aşkını görünce kocanın gözlerine bakıp kusura bakma aşk senin aşkın değilmiş aşk evlat aşkıymış dediğinde evet diye karşılık alınca kırılmaz üzülmezsiniz.melekcagan

- İş dönüşü stres atmak için yarım saatte olsa tek başına bir kahve içip eve öyle giderken, şimdi saati iple çekip koşarak eve gitmeyi istersiniz.melekcagan

-Kendi yatağınını bir köşesinde kımıldamadan sabaha kadar her yerin tutularak uyumak, buna rağmen sabah yayılan bıcırı görünce gülmeye başlarsın.melekcagan

-Her yiyeceğin vitamin,karbonhidrat,besleyicilik ve hatta içeceklerin mineral dengesine bile dikkat etmeye başlar ve ne yedirirsem en iyisi olur diye hergün yeni bir menü keşifine çıkarsın.sblr

-Bebeğini koklarsın, sana dünyanın en guzel kokusu gelir ama aslında eksi süt kokuyordur :)scanturk

-Ölüm bana vız gelir vaktim gelince giderim diye düşünürken birden ölümden feci korkmaya başlarsın.Tehlikeli olan herseyden uzak durursun.burcu_eymen

-Gece gezmeleri neredeyse imkansız hale gelir.burcu_eymen 

-Okul kapısında 8 saat ayakta beklerken karın agrısından(heyecandan) öleceginizi sanırsınız.ilk ezberledigi şiiri dinlerken hüngür hüngür ağlarsınız.yaseminn_32

-Servis 2 dakika geç gelse telefonla tüm dünyayı ayağa kaldırırsınız..Ödevlerini yaptırırken ne büyük zevk alırsınız. ilk aldığı aferinli yıldızı saklarsınız.1.sınıf defterlerini evin en kıymetli yerinde saklarsınız....Kısacası artık hayatınızı ona göre planlar, ona göre yaşarsınız...yaseminn_32 

-ilk aşık olup geldiginde ondan daha çok heyecanlanıp aşık oldugu kişiyi araştırmak gibi komik hallere girersiniz.yaseminn_32

-Sadece ayakkabını giyip evden cıkma rahatlığı yok artık.Yanında koca bir canta ile dolaşıyorsun.Sürekli yedek bez, kıyafet, mama, oyuncak, bebek arabası derdinde oluyorsun.EsmaMisirlioglu


-Kocayla gidip bir barda bira içip kahkahalarla eve girmek yok artık.Gulseren_TunaPoyraz

-Bebeğin uyanmasın diye o kadar sessiz olursun ki, parmak uçlarında yürürsün ve aslında normal hayatında ne kadar ses olduğunu anlarsın.Gulos

-Çocukta yaparım kariyerde dediğin halde sırf onun her anında yanında olmak için işini bırakabilmektir anne olmak. Sabrını iyice taşırdığında azıcık sesini yükselttin diye oturup ağlamaktır. Sütüm olsun diye duyduğun herşeyi yiyip, iğrenç mayayı içmektir.mehtaperkan 

-Anne olmak; biraz kınadığını yaşamak biraz da tükürdüğünü yalamaktır.mehtaperkan

-Gecenin bir yarısı uyanıp diğer odadaki bebeğinin ağlamasının verdiği panikle ona koşarken yerde duran oyuncağın cıyaklamasıyla irkilmek.sblr

-Gezmelerde kocayla istediğim yere gider, istediğim zaman dönerim dönemi out olup, dışarı çıkılan her mekan çocuk mağazaları olup, alışverişlerde ona bişeyler bakmak, onun keyfine göre hareket etme dönemi in olmuştur.sineme 

-Anne olmak herşeyden vazgeçip sadece onun varlığıyla yetinmektir.Bazen kocayı bile gözünün görmemesidir ve hayatının asla bir daha eskisi gibi olmayacagına kimi zaman sevinmek kimi zamanda üzülmektir.
anneoldum

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Burdan aşağısı Gamze annenin minik Zeynep Ece'sine yazmış olduğu anneler günü yazısı ve ben okurken hayranlıkla okudum.Sağolsun Gamze blogumda paylaşmama izin verdiği için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

http://zeynepandthetigerfamily.blogspot.com/2012_05_01_archive.html

- İçinde varolan mucizeyi gün gün, sabırla, kaygıyla, merakla beklemek; gün gelip minicik masum bir insancık olarak kucağına konduğunda mutluluk ve hayretten kalakalmak...Ona her bakışında daha çok inanmak, daha çok şükretmek..._dimple_  

-Bir damla fazla anne sütü için olmadık şeyi yiyip içmek, saçma olduğunu bilsen de zaman zaman yetersizlik duygusuyla boğuşmak, beş dakika fazla emzirebildiğine sevinmek. _dimple_  

-Bir elinle kımıl kımıl kımıldayan bebeğini tutup, diğer elinle temiz beze, şampuana, ıslak mendile vesaireye uzanabilmek, sınırsız el becerisi_dimple_  

-Minik arızayı sakinleştirmek için kucaklayıp evin içinde koşarken durmaksızın şarkı söyleyebilmek, o nefesi bulabilmek_dimple_  

-Beynin dahil tüm organların uykudayken ayakta durabilmek, emzirmek, pışpışlamak, gezinmek_dimple_  

-Bir "agu, uaaa, aaenneaaa" ile, bir gülümsemeyle, parmağını sıkıca kavrayan minik elle, yeni bir tepkiyle, davranışla, tadılıp sevilen yeni bir mamayla, kaşığa uzanan o minik kuş ağızla, alınan her gram, uzanan her santimetre ile mutluluktan uçmak_dimple_ 

-Durmadan araştırıp, okuyup, bazen yine de doğru yolu bulamadığında birden 'gelenekselci' oluvermek:) " Amaaan biz ... ile mi büyüdük, ...yoktu da ne oldu, öldük mü?" deyip geçmek:) Bazen "cehalet mutluluktur"a inanmak, öte yandan cehaletin acı sonuçlarını görüp kahrolmak_dimple_  

-Her annenin normal doğum-sezaryen, anne sütü-mama tercihine ( veya zorunluluğuna) saygı duymak_dimple_ 

-Gecenin orta yerinde ennn tizinden bir çığlıkla yerinden zıplayıp kokudan bayılmamak_dimple_ 

-Çocuğuna haksızca el uzatana, olmadık söz söyleyene on kaplan gücünde atlayabilme, car car çemkirebilme potansiyelinde olmak_dimple_ 

-Hastalandığında, düştüğünde, canı yanıp ağladığında ciğerine batan kör bıçakla tanışmak_dimple_ 

-Süt reklamındaki danacığın kaybolduğu sokaklarda ayağının kaymasına içlenip ağlamak, danacık çiftliğe ulaşıp annesini bulduğunda memnuniyetle gülümsemek_dimple_ 

- "Off, yeter, dur, uyu artık" diye sinirlendiğin anda eşzamanlı olarak içine çöken vicdan azabı, suçluluk duygusu_dimple_ 

- Sağlıklı gıda, pişirme yöntemleri ve mama tarifleri üzerine ihtisas yapmak, eve giren her gıdaya maalesef şüpheyle bakmak_dimple_ 

- Her doğum hikayesinde heyecanlanmak, duygulanıp hüngür hüngür ağlamak_dimple_ 

- Hastalık nedir unutmak...Hasta olmamak demiyorum, unutmak diyorum..._dimple_ 

-Olur da yalnız sokağa çıkarsan, kucağında bebek, elinde puset vs olmadan yürümeyi garipseyip, elini koyunu koyacak yer bulamamak, insanlara çarparak sersem sersem ilerlermek_dimple_ 

-"Ohh sonunda alışverişi bıraktı" diyenleri yanıltıp bebeğin için alışverişe başlamak_dimple_ 

- "Ay hiç yakamdan düşmüyoorrr" diye sızlanırken, içten içe bu düşkünlükten haz duymak_dimple_ 

-Yetmeyen repertuar karşısında çaresiz kalarak uyduruk ninniler alanında beste-güfte patlaması yaşamak_dimple_ 

- İliklediğin düğmenin, kapatıp açtığın çıtçıtın, giydirdiğin çorabın sayısını bilmemek. Durmadan hazırlamak, yıkamak, yedirmek, uyutmak, temizlemek, toplamak, yardımsız da her işin üstesinden gelmeyi öğrenmek, yorularak, bunalarak, bazen ağlayarak..._dimple_ 

-Kendinden verdiğin birçok ödünden, yaptığın fedakarlıklardan rahatsız olmamak, bağlanmak, adanmak_dimple_ 

-Geleceğinde evladının da olduğunu bilerek, geleceği daha çok önemsemek...Onun için herşeyin en iyisini istemek...Annesiz, mamasız, bakımsız ve hasta her bebek, her çocuk için üzülmek..._dimple_ 

-Sonsuz, sınırsız merhamet duymak...Hiçbir varlığı sevemeyeceğin kadar çok sevmek._dimple_